قال سُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : وَمَنْ يَتَصَبَّرْ يُصَبِّرْهُ اللهُ وَمَا أُعْطِيَ أَحَدٌ عَطَاءً خَيْرًا وَأَوْسَعَ مِنَ الصَّبْرِ. (خ)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : كيم صبرتمك إيجن غيرت كوستريرسه الله تعالى ، اونه صبر إحسان أدر . صبردان دها خيرلى و ( صدره ) دها فضله كنشلك ورن بر نعمت ، كمسيه ورلممشدر . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kim sabretmek için gayret gösterirse Allâhü Teâlâ, ona sabır ihsân eder. Sabırdan daha hayırlı ve (sadra) daha fazla genişlik veren bir nimet, kimseye verilmemiştir.”
(Sahîh-i Buhârî)
Hicrî: 16 Rebîulâhir 1447 Fazilet Takvim
MUSÎBETLERE KARŞI SABIR VE RIZÂ
Bir kimse, bir hastalık, belâ veya musîbete mübtelâ olduğu zaman, Rabb’inden af ve afiyet istemeli, acziyetini göstermelidir. Bir musîbete uğrayan kimse, Allâhü Teâlâ indinde makbul olmayan, isyana sürükleyecek hâllerden ve sözlerden sakınmalıdır.
Nitekim Süfyân-ı Sevrî (rah.) Hazretleri, “Biz, musîbetlerden değil, musîbetlere uğradığımız zaman öfke ve sabırsızlık göstermekten korkarız.” demiştir.
Müslümanın, bir hastalığa yakalanmasının hikmeti üçtür: Allâhü Teâlâ indindeki derecesinin yükseltilmesi, işlediği bir günahın cezası veya günahlarına keffâret olmasıdır. Her biri için bir alâmet vardır.
Hastalığın, derecelerin yükseltilmesi için olduğunun alâmeti, hastalık ânında kulun sadrında bir inşirah, ferahlık ve rıza hâsıl olmasıdır.
Ceza olduğunun alâmeti, hastalık ânında kulun sadrında elem, öfke, nefret ve sabırsızlık gibi hâller hâsıl olmasıdır.
Günahlara keffâret olduğunun alâmeti ise kulun, hastalığa sabır göstermesi, öfke ve bıkkınlık gibi hâllerden sakınmasıdır.
Şâyet kul, sadrında öfke ve bıkkınlık hâsıl olmadan hastalığına sabrederse Allâhü Teâlâ’nın, sabredenlere vaadettiği mükâfatlara nâil olur. Cenâb-ı Hak, onu, kendisinden râzı olduğu kullar makamına yükseltir.
Bununla beraber kul, dâima Rabb’ine karşı acziyetini göstermeli, tâkat getiremeyeceği hâllerden af ve âfiyet istemelidir. Nitekim İmâm Şâfiî (rah.) Hazretleri, bir zaman çok şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı. Her geçen gün, ağrısı daha da artıyordu. O ise, “Yâ Rabbi! Eğer rızan bu hastalıkta ise hastalığını artırıver.” diye dua ediyordu. Hocası Müslim bin Hâlid ez-Zencî rahimehullâh, onu ikaz ederek “Böyle dua etme. Zira ne sen, ne de ben belâya sabredebilecek kimseleriz. Allâhü Teâlâ’dan sıhhat ve afiyet vermesini talep et.” buyurdu.
Evliyanın hâli böyle ise, nefsânî ve dünyevî lezzetler denizinde boğulmakta olan bizim gibi gafillerin, Allâhü Teâlâ’dan âfiyet istemekten başka çaresi yoktur.
Hicrî: 16 Rebîulâhir 1447 Fazilet Takvim

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder