17 Nisan 2020 Cuma

ALLAH YOLUNDA MALLARIYLA, CANLARIYLA ÇALIŞANLARIN FAZÎLETİ



قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَقِيَامُ رَجُلٍ فِي الصَّفِّ فِي سَبِيلِ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ سَاعَةً أَفْضَلُ مِنْ عِبَادَةِ سِتِّينَ سَنَةً. (فيض)
رسول الله  أفندمز  ( ﷺ )  بيوردولر   ،:  "  بر كمسنيك ، الله عززه و جلله يولنده بر آن جهاد صفنده بولنماسى ( اونون إيجن ) آلطمش سنه ( نافله ) عبادت يابمقدان دها فضيلتلى در   ."
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Bir kimsenin, Allah Azze ve Celle yolunda bir an cihad safında bulunması (onun için) altmış sene (nâfile) ibâdet yapmaktan daha fazîletlidir.” 
(Münâvî, Feyzü’l-Kadîr)
Hicrî:   24   Şaban   1441  Fazilet Takvimi

ALLAH YOLUNDA MALLARIYLA, CANLARIYLA ÇALIŞANLARIN FAZÎLETİ

 
Nisâ Sûresi’nin “Müminlerden özür sahibi olmaksızın kâidûn (oturanlar) ile Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler müsâvî olamazlar. Allah, mallarıyla ve canlarıyla mücâhid olanları, oturanlar üzerine derece itibariyle fazîletli kıldı. Gerçi Allah ikisine de hüsnâyı (cenneti) vaad buyurmuştur. Bununla beraber Allah, mücahidler için oturanlara nazaran pek büyük bir ecir ihsan etmiştir.” meâlindeki 95. âyet-i kerîmesi şöyle tefsir edilmiştir:
Âyet-i kerîmedeki ‘kâidûn’ ve ‘mücâhidûn’ kelimeleri örfî manaları gereğince Allah yolunda muharebeye ait oldukları katîdir. Asıl mefhumlarında kuud (oturmak), tembelliğe işarettir. Mücâhede ise bütün gayretini göstererek ve zahmetler çekerek uğraşmak ve çalışmak demektir.
Örfî manada ise bu kıyas, umumî surette çalışanlarla çalışmayanların müsâvî olamayacaklarını ve herhangi bir hususta Allah yolunda hüsnü niyetle çalışanların oturanlardan daha fazîletli olduğunu bildirir. Ayrıca kötülük ve zarar için çalışanların bu mukayeseden hariç bulunduklarına da işaret etmektedir. Bu işarete nazaran Allah yolunda mal ve can ile mücâhede mefhumunun o kadar büyük şumûlü vardır ki harp meselesi bunun cüzlerinden biri demektir. Bundan dolayıdır ki Resûlullah (s.a.v.), harbden dönerlerken “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” hadîs-i şerîfi ile nefsi terbiye ve tezkiye ile uğraşmanın cihâd-ı ekber olduğunu tebliğ buyurmuşlardır.
Hâsılı, Allâhü Teâlâ, çalışanlara çalışmayanların, Allah yolunda harb edenlere etmeyenlerin üstünde fazla bir derece verdi. Maamafih Allâhü Teâlâ, cenneti ikisine de vaad buyurdu. Cennet ikisine de vaad edildiği hâlde bile müsâvî değildirler. Bu böyle olunca cennet vaad edilmeyen ve cihattan geri kalmaları izinli olmayanların, mücâhidler ile müsâvî olamayacakları evleviyetle anlaşılır.
Allâhü Teâlâ, mücahidleri, pek büyük bir ecir ile oturanlara üstün kılmıştır. Mücâhidler, bu ecirde, bir mertebede değildir, bazısı oturanlardan bir derece fazla ise, diğer bazıları derecelerle fazladır. Bu ecirlerin içinde Allâh’ın büyük bir mağfiret ve rahmeti de vardır. Bu sayede geçmiş günahlar da bu ecir ve dereceleri azaltmayacaktır. Muhakkak Allâhü Teâlâ gafûrdur, rahîmdir. 
(Elmalılı Tefsiri, Fazilet Neş.)
Hicrî:   24   Şaban   1441  Fazilet Takvimi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder