30 Nisan 2024 Salı

MÜHİM BİR TALİMÂTNÂME


 

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ قَالَ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ مِنْ قِبَلِ نَفْسِهِ كُتِبَ لَهُ بِهَا ثَلَاثُونَ حَسَنَةً وَحُطَّ عَنْهُ بِهَا ثَلَاثُونَ سَيِّئَةً. (حم)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : هر كيم إستيرك ، إيجندن كلرك ‘ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينْ ’ درسه ، بوندان دولاي اوكا اوطوز ثواب يازيلر و اونون اوطوز كوناحى سيلينر . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  “Her kim isteyerek, içinden gelerek ‘Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn’ derse, bundan dolayı ona otuz sevap yazılır ve onun otuz günahı silinir.”

(Müsned-i Ahmed)

Hicrî:   21  Şevval  1445  Fazilet Takvim

 

 

MÜHİM BİR TALİMÂTNÂME

 

Sultan Üçüncü Ahmed Han zamanında dört sene sadrazamlık yapmış olan Ali Paşa’nın Talimâtnâmesi’nden:

Herhangi bir vazifeye tayin edilen kimseler, kötü ahlâk ile anılmaktan, zulüm ile gönül yıkmaktan kaçınmalıdırlar. Öfkelendikleri zaman kendilerine hâkim ve sabırlı olup hadlerini aşmamalıdırlar. Dünyaya mağrur olmayıp mal ve makam ile övünmemelidirler.

Zahmet ve meşakkate, sabır ve tahammül ederek hizmetini kendi akıl ve hünerinden bilmeyip her hâlde muvaffakiyeti Allâhü Teâlâ’dan beklemelidirler. İşleri acele yapmamalıdırlar. Zira tahammülsüzlükle ve işlerin âkıbetini düşünmeden hareket eden kimse, işlerinde iyi netice elde edemez. Bütün işlerinde sabırlı ve kararlı olmalıdırlar.

İyilik edenlere, fırsat buldukça karşılığını vermeli, yaptığı iyiliği de başa kakmamalı ve düşmanlık edenlere af ile muâmele etmelidirler.

Para ve malı israf etmediği gibi, cimrilik derecesinde biriktirme hevesinde de olmayıp başta sıhhat ve âfiyet için sarf etmelidirler. Para toplama sevdasına düşmemelidir, zira böyle mal biriktirmek dünyada sahibini huzursuz ve âhirette, Cenâb-ı Hakk’ın suâline karşı kişiyi mazeretsiz bırakır. Rüşvet ile makâm vermek, halkın mallarını yağmalamaya izin vermek demektir.

Her makam, hak ile bâtılı ayırt edebilen, Allâhü Teâlâ’dan korkan kimselere verilmeli, adam kayırarak ve rüşvet ile zâlime, merhametsize ve akılsızlara verilmemelidir. Bidat ve zulmün kaynağı, bütün şerlerin menbaı, günahların ve musîbetlerin en büyüğü olan rüşvet dedikleri fesattır ki Müslümanlar için ondan daha büyük bir bela, dini ve devleti yıkan ondan daha kuvvetli bir zulüm mancınığı yoktur. Cihanda, rüşvetten uzak durmak kadar büyük iyilik yoktur.

Allâhü Teâlâ’dan dâima güzel âkıbet, ferahlık ve âfiyet vermesini istemelidir.

Hicrî:    21 Şevval  1445  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

29 Nisan 2024 Pazartesi

KANAATİN LÜZUMU


 

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَتَقَارَبَ الزَّمَانُ فَتَكُونُ السَّنَةُ كَالشَّهْرِ وَالشَّهْرُ كَالْجُمُعَةِ وَتَكُونُ الْجُمُعَةُ كَالْيَوْمِ وَيَكُونُ الْيَوْمُ كَالسَّاعَةِ وَتَكُونُ السَّاعَةُ كَالضَّرْمَةِ بِالنَّارِ. (ت)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : مؤمنلريك أك خيرليلرى ، قاناعتكار اولانلريدر ، أك شرليلرى ده طاماحكار ( آجكوزلى ) اولانلريدر . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  “Müminlerin en hayırlıları, kanaatkâr olanlarıdır, en şerlileri de tamahkâr (açgözlü) olanlarıdır.”

(Kuzâî, Müsnedü’ş-Şihâb)

Hicrî:   21  Şevval  1445  Fazilet Takvim

 

 

KANAATİN LÜZUMU

 

Cenâb-ı Hakk’ın kullarına ihsânlarının en büyüklerinden birisi de kanaattir. Takdir-i İlâhî’ye râzı olmak ve Cenâb-ı Hakk’ın taksimine güvenmek kadar bedeni ve ruhu rahatlatan haslet yoktur. Abdullâh bin Ömer (r.anhümâ) şöyle anlattı: Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, iki omuzumdan tuttu ve buyurdular ki: “Dünyada (vatanından ayrı düşmüş) bir garip gibi yahut geçici bir yolcuymuşsun gibi hareket et.” İbn-i Ömer Hazretleri bu hadîs-i şerîfi rivâyet ettikten sonra şöyle buyururdu: “Akşama erişince sabahı gözleme, sabaha erişince de akşamı bekleme! Sıhhat ve âfiyet zamanından bir kısmını hastalık zamanın için tahsis et, hayatından bir kısmını da ölümün için ayır! (Yani bunlar için hazırlık gör.)”

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), bu hadîs-i şerîflerinde İbn-i Ömer Hazretlerine dünyada kanaati tavsiye buyurmuşlardır. Zira garip yahut yolcu olan kimseye münasip olan vatan-ı aslîsine kavuşuncaya kadar ihtiyaç miktarına kanaat etmektir.

Eksem bin Sayfî (rah.), oğluna şöyle demişti: “Ey oğlum! Elinden kaçırdığından ümidini kesmeyen, devamlı onun peşine düşen kimse, bedenin rahatını terk etmiş olur. Elindekine kanaat eden kimse ise huzur bulur.”

Akıllı kimse bilir ki açgözlülük, zenginlik cihetinden malı artırmaz. Gücünün yettiğinden fazlası için kendini tüketmek, bir fayda sağlamaz. Öyle ise kanaat ederek hırsı dizginlemek lâzımdır. Çünkü “Kanaat, bitmez tükenmez bir hazinedir.” denilmiştir.

Kanaat, kalpte olur. Kimin kalbi zengin olursa eli de zengin olur. Kalbi fakir olana ise elindeki zenginlik fayda vermez. Kanaat eden, öfkelenmez, emniyet ve huzur içinde yaşar. Kanaat etmeyen ise, hırsı ve bitmeyen isteklerinden dolayı, devamlı elinden kaçırdıklarının peşinden koşar durur. Çok çalışıp da mahrum kalmak, işte bu vasıftaki insanlar içindir.

Muhammed bin Ka’b el-Kurazî (rah.), Nahl Sûresi’nin, “Erkekten veya kadından her kim mümin olarak sâlih amel işlerse muhakkak ona hoş bir hayat yaşatacağız.” meâlindeki, 97. âyet-i celîlesindeki hoş hayatı, kanaat ile tefsir etmiştir. Yani sâlih bir kul, bol rızka ulaşırsa şükrünü yerine getirerek uhrevî bir mükâfata namzet olur. Rızkını dar bulursa, sabreder, kanaat eder, kısmetine razı olur. O da bu yüzden uhrevî mükâfatlara namzet bulunur, dünyada da huzurlu yaşar.

Hicrî:    21 Şevval  1445  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

28 Nisan 2024 Pazar

MUS’AB BİN UMEYR’İN (R.A.) ŞEHİT OLUŞU


 

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَتَقَارَبَ الزَّمَانُ فَتَكُونُ السَّنَةُ كَالشَّهْرِ وَالشَّهْرُ كَالْجُمُعَةِ وَتَكُونُ الْجُمُعَةُ كَالْيَوْمِ وَيَكُونُ الْيَوْمُ كَالسَّاعَةِ وَتَكُونُ السَّاعَةُ كَالضَّرْمَةِ بِالنَّارِ. (ت)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : ( زمانيك بركتى آزالب ) سنه آى قدار ، آى حفطه قدار ، حفطه كون قدار ، كون ساعت قدار و ساعت ده قورى اوطون آتشته يانماسى قدار قصالمادقجه قيامت قوبماياجقدر . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  “(Zamanın bereketi azalıp) Sene ay kadar, ay hafta kadar, hafta gün kadar, gün saat kadar ve saat de kuru otun ateşte yanması kadar kısalmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”

(Sünen-i Tirmizî)

Hicrî:   19  Şevval  1445  Fazilet Takvim

 

 

MUS’AB BİN UMEYR’İN (R.A.) ŞEHİT OLUŞU

 

Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretlerinin 3. yılında, yapılan Uhud Harbi’nde, İslâm sancağını Hz. Mus’ab (r.a.) taşıyordu. Okçuların yerlerinden ayrılması üzerine, düşman şiddetli bir hücum ile İslâm askerini arkadan vurdu ve bütün kuvvetleriyle Resûlullâh’a doğru hücum ettiler. Ashâb-ı Kirâm şiddetle çarpıştı. Resûlullâh’ın (s.a.v.) mübarek dişi şehit oldu ve mübarek yüzü yaralandı. Mus’ab (r.a.) elinde sancağıyla Peygamber Efendimizi (s.a.v.) müdafaa ve mücadeleye devam etti. Bu esnâda İbn-i Kamie, onun sağ koluna vurup kesti.

Mus’ab (r.a.) sancağı sol eline aldı ve düşürmemek için üzerine eğildi. İbn-i Kamie bu defa sol kolunu da kesti. Sonra Mus’ab (r.a.) sancağı, kesik kollarıyla tutup göğsüne yasladı. İbn-i Kamie, üçüncü defa mızrağıyla saldırdı ve onu şehit etti. Hz. Mus’ab şehit olunca sancağı, onun sûretinde bir melek aldı. Resûlullah (s.a.v.) “İleri ey Mus’ab, ileri!..” diyordu. Melek, Resûlullâh’a dönüp ‘Ben, Mus’ab değilim!..’ deyince Resûlullah (s.a.v.) sancağı alıp Ali bin Ebû Tâlib’e (r.a.) verdi.

Harpten sonra Resûlullah (s.a.v.) yüzünde bir üzüntü ile Hazret-i Mus’ab’ın (r.a.) yanına geldi. Sonra, Uhud şehitleri hakkında: “Müminlerden bir kısım erler vardır ki, Allâh’a verdikleri ahde sadâkat gösterdiler. Onlardan kimisi adağını ödedi (şehit oldu) ve kimisi de adağı(nı yerine getirmek, şehit olmak) için bekliyor. Hiçbir şekilde (sözlerini, hak yolundaki azim ve gayretlerini) değiştirmemişlerdir.” meâlindeki, Ahzâb Sûresi’nin 23. âyetini okuyup “Allâh’ın resûlü, kıyamet günü Allah katında sizin şehit olduğunuza şâhitlik edecektir. Ey insanlar! Bunları (Uhud şehitlerini) ziyaret ediniz ve onlara selâm veriniz. Nefsim, kudretinde olan Allâh’a yemin ederim ki, kıyamete kadar bu şehitlere selâm veren kimselere, onlar da muhakkak selâm verirler.” buyurdular.

Habbâb bin Eret (r.a.) dedi ki: Şehit olduğunda kırk yaşlarında olan Mus’ab bin Umeyr (r.a.), geride bir parça elbisesinden başka hiçbir şey bırakmamıştı. Kefenlemek için elbisesini başına örttüğümüzde ayakları açık kalıyor, ayaklarını örttüğümüzde başı açılıyordu. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Elbisesiyle başını örtün, ayaklarını da ızhır otu ile örtün.” (Radıyallâhü anhüm)

Hicrî:    19 Şevval  1445  Fazilet Takvim

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"