قال سُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : فُضِّلَ الْعَالِمُ عَلَى الْعَابِدِ سَبْعِينَ دَرَجَةً مَا بَيْنَ كُلِّ دَرَجَتَيْنِ كَمَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ. (ع)
رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : ( علميله عمل أدن ) عالم ، عابد ( جوق عبادت أدن ) كمسه أؤزرينه يتمش درجه أؤستون قلندى كى هر إيكى درجنيك آراسى ، سما إيله آرض آراسى قداردر . "
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “(İlmiyle amel eden) âlim, âbid (çok ibadet eden) kimse üzerine yetmiş derece üstün kılındı ki her iki derecenin arası, semâ ile arz arası kadardır.”
(Müsned-i Ebû Ya‘lâ)
Hicrî: 13 Rebîulâhir 1447 Fazilet Takvim
İLİM ÖĞRETEN KİMSELERE BAZI TAVSİYELER
Hoca, talebeyi, evlâdı yerine koymalıdır. Hadîs-i şerifte, “Muhakkak ben, size karşı şefkatli bir baba mesabesindeyim.” buyurulmuştur. Talebe de hocasının hakkının, babasının hakkından büyük olduğuna inanmalıdır. Zira babası, onun fâni hayatına sebeptir, hocası ise ebedî hayat, yani âhiret saadetini kazanmasına vesiledir.
Hoca, talebeye yapması gereken bir nasihati ve gördüğü bir kötü huyu ıslah için ikaz etmeyi, ihmâl ve tehir etmemelidir. İlmin gayesini -ki âhiret saadetine nâil olmaktan ibârettir- talebeye güzelce öğretmelidir.
Talebeyi bir husûstan menetmek ve ikaz etmek icap ettiğinde, bir şefkat eseri olarak bunu açıkça değil de îmâ yoluyla yapmaktır. Zira îmâ, açıkça yapmaktan daha tesirlidir. Kusuru açıkça söylemek, hayâ perdesini yırtar, kusûru olan kişiyi, bulunduğu hâlde ısrara teşvik eder.
Hoca, talebelerin anlayışına göre konuşmalıdır. Açık olan meseleleri terk edip de ilk anda hemen ince meselelere hücum etmemelidir. Bu husûsta bütün beşerin muallimi olan peygamberlere tâbi olmalıdır. Hadîs-i şerîflerde buyurulmuştur ki:
“Biz peygamberler topluluğu, insanlara akılları miktarınca konuşmakla emrolunduk.”
“Her kim, bir kavmin akıllarının ermeyeceği şeyleri konuşursa bu, onların bazısı hakkında bir fitne olur.”
Hocanın, bildiği ve öğrettiği şeyler ile önce kendisinin amel etmesi icap eder. Yaptığı ameli, söylediği sözünü yalanlamamalıdır. Zira kişinin ameli, insanlara, sözünden daha çok tesir eder. Hoca, ağaç; talebe, onun gölgesi gibidir. Ağaç eğri olursa gölgesi de eğri olur. Âyet-i celîlede, “Kendinizi unutur da başkalarına mı iyiliği emredersiniz?” (Bakara Sûresi, âyet 44) buyurulmuştur. Bu sebeple günahkâr âlimin cezâsı, câhilden daha şiddetlidir.
Hicrî: 13 Rebîulâhir 1447 Fazilet Takvim

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder