7 Kasım 2025 Cuma

SÜNNET-İ SENİYYE’YE SARILMANIN EHEMMİYETİ


 

قال سُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : عَمَلٌ قَلِيلٌ فِي سُنَّةٍ خَيْرٌ مِنْ كَثِيرٍ فِي بِدْعَةٍ. (هب)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : سنتى سنيه يه موافق ( اولرق يابلان ) آز عمل ، بدعت إيله يابلان جوق عملدن دها خيرليدر  . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  Sünnet-i seniyyeye muvâfık (olarak yapılan) az amel, bidat ile yapılan çok amelden daha hayırlıdır.”

(Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)

Hicrî:  16  Cemâziyelevvel   1447  Fazilet Takvim

 

SÜNNET-İ SENİYYE’YE SARILMANIN EHEMMİYETİ

 

Ahzâb Sûresi’nin 21. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “And olsun ki Resûlullah’ta sizin için üsve-i hasene (pek güzel bir örnek) vardır...” buyurulmuştur. Her Müslümanın; sözünde, amelinde ve her husûsta bizlere en güzel numune olan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize, onun sünnet-i seniyyesine uyması lâzımdır.

Sünnet-i seniyye, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin mübarek söz ve fiilleri, ahlâkı ve yaşayışıdır ki Ashâb-ı Kirâm, ondan öğrenip Tâbiîn’e öğretmişlerdir. Onlar da kendilerinden sonra gelen güvenilir âlimlere talim ede ede bizlere kadar ulaşmıştır. Ona uymak, hepimize düşen en mühim bir vazifedir. Bir kulun kadr ü kıymetinin yükselmesi, kemâle ermesi ancak sünnet-i seniyyeye uymasına bağlıdır.

Ebû Osmân el-Hîrî demiştir ki: Her kim kavlinde ve fiilinde sünnet-i seniyyeyi kendi nefsine âmir kılarsa, hikmet(li kelimeler) konuşur. Her kim de hevâyı (gayrimeşrû arzuları) nefsine âmir kılarsa, bidat konuşmaya başlar.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde, “Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir” buyurup akabinde Âl-i İmrân Sûresi’nin 31. âyet-i celîlesini okudular -meâlen-: “De ki: Eğer siz, Allâh’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizleri sevsin.”

İbn-i Ömer (r. anhümâ) Hazretleri, devamlı Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hatıralarını araştırırken görülürdü. Mekke-i Mükerreme yolunda bineğinin yularını tutup yürüyerek onu çekiyor ve “Umulur ki bir adımımız, Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin mübârek ayaklarının izine rast gelir.” diyordu.

Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesini, Ehl-i Sünnet âlimleri tefsir, hadîs ve fıkıh gibi ilimlerle alakalı kitaplarında beyan etmişlerdir. İbadette ve diğer husûslarda sünnet-i seniyye üzere nasıl hareket edeceğimizi, başta ilmihal kitaplarımız olmak üzere bu kitaplardan öğrenmeliyiz.

Hicrî:  16 Cemâziyelevvel  1447  Fazilet Takvim

 

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

KONU BAŞLIKLARI 2

KONU BAŞLIKLARI 3

6 Kasım 2025 Perşembe

AKŞAM NAMAZINI GECİKTİRMEMELİDİR


 

قال سُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ فَاتَتْهُ الصَّلَاةُ فَكَأَنَّمَا وُتِرَ اَهْلَهُ وَمَالَهُ. (حم)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : هر كيميك بر وقت نمازى كجرسه ، صنكى او كمسنيك بتون آئلسى و مالى ألندن آلنمش ( بيوك بر مصيبته اوغرامش ) كبى اولور . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  Her kimin bir vakit namazı geçerse, sanki o kimsenin bütün ailesi ve malı elinden alınmış (büyük bir musîbete uğramış) gibi olur.”

(Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

Hicrî:  14  Rebîulâhir   1447  Fazilet Takvim

 

 

AKŞAM NAMAZINI GECİKTİRMEMELİDİR

 

Akşam namazını ilk vaktinde kılmak müstehabdır. Vakti dar olduğundan tehir edilmesi uygun olmaz. Akşam namazını, seferde olmak, hastalık veya iftar sofrasının hazır olması gibi sebeplerle az bir müddet tehir etmek mekruh değildir. Ancak iştibâk-ı nücûma (hava biraz daha kararıp yıldızlar ortaya çıktığı zamana) kadar tehir etmek tahrîmen mekruhtur. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, bu husûsla alâkalı şöyle buyurmuşlardır: “Ümmetim, akşam namazını Yahûdîler gibi iştibâk-ı nücûma kadar geciktirmedikleri müddetçe elbette hayır üzere olurlar.”

İştibâk-ı nücûm vakti, astronomik olarak da güneşin batıp ufuktan -10 derece aşağıda olduğu âna tesadüf eder. Bu vaktin müddeti, kışları daha kısa, yazları daha uzun olmaktadır. Mesela:

Uganda gibi, arzı (enlemi) 0 derece olan yani Ekvator ve civarı olan mahaller için, sene içinde iştibâk-i nücûm, yatsı vaktinden yaklaşık yarım saat öncesinde başlamaktadır.

İstanbul gibi, arzı 41 derece olan mahaller için, sene içinde, yatsı vaktinden, kışın asgarî 50 dakika, yazın azamî 1 saat 8 dakika önce başlamaktadır.

Köln gibi, arzı 50 derece olan mahaller için, sene içinde yatsı vaktinden, kışın asgarî 53 dakika, yazın âzamî 1 saat 20 dakika önce başlamaktadır.

 

İNSANLARA ANLAYABİLECEKLERİ ŞEYLERİ KONUŞMALIDIR

 

Hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki: “İnsanlara, anlayabilecekleri şeyleri konuşun. Onların anlayamayıp da inkâr edecekleri şeyleri bırakın! Allâh ve Resûlünün tekzîb edilmesini (yalanlanmasını) hiç ister misiniz?”

Hazret-i Ali (k.v.) Efendimiz -sadrını işaret ederek-: “Şurada toplanmış o kadar çok ilim var ki âh bir de ehlini bulabilsem (ona verirdim)” buyurdular.

İlmi, ona lâyık olan kimseden menetmek bir vebâl olduğu gibi, ona müstehak olmayana öğretmek de aynı derecede vebâli olan bir zulümdür. Nitekim “Kim ilmi ehil olmayanlara öğretirse onu zâyi etmiş olur. Kim de ilmi ehlinden saklar ise ona zulmetmiş olur.” denilmiştir.

Hicrî:  14 Rebîulâhir  1447  Fazilet Takvim

 

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

KONU BAŞLIKLARI 2

KONU BAŞLIKLARI 3

5 Kasım 2025 Çarşamba

İLİM ÖĞRETEN KİMSELERE BAZI TAVSİYELER


 

قال سُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : فُضِّلَ الْعَالِمُ عَلَى الْعَابِدِ سَبْعِينَ دَرَجَةً مَا بَيْنَ كُلِّ دَرَجَتَيْنِ كَمَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ. (ع)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : ( علميله عمل أدن ) عالم ، عابد ( جوق عبادت أدن ) كمسه أؤزرينه يتمش درجه أؤستون قلندى كى هر إيكى درجنيك آراسى ، سما إيله آرض آراسى قداردر . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  (İlmiyle amel eden) âlim, âbid (çok ibadet eden) kimse üzerine yetmiş derece üstün kılındı ki her iki derecenin arası, semâ ile arz arası kadardır.”

(Müsned-i Ebû Ya‘lâ)

Hicrî:  13  Rebîulâhir   1447  Fazilet Takvim

 

 

İLİM ÖĞRETEN KİMSELERE BAZI TAVSİYELER

 

Hoca, talebeyi, evlâdı yerine koymalıdır. Hadîs-i şerifte, “Muhakkak ben, size karşı şefkatli bir baba mesabesindeyim.” buyurulmuştur. Talebe de hocasının hakkının, babasının hakkından büyük olduğuna inanmalıdır. Zira babası, onun fâni hayatına sebeptir, hocası ise ebedî hayat, yani âhiret saadetini kazanmasına vesiledir.

Hoca, talebeye yapması gereken bir nasihati ve gördüğü bir kötü huyu ıslah için ikaz etmeyi, ihmâl ve tehir etmemelidir. İlmin gayesini -ki âhiret saadetine nâil olmaktan ibârettir- talebeye güzelce öğretmelidir.

Talebeyi bir husûstan menetmek ve ikaz etmek icap ettiğinde, bir şefkat eseri olarak bunu açıkça değil de îmâ yoluyla yapmaktır. Zira îmâ, açıkça yapmaktan daha tesirlidir. Kusuru açıkça söylemek, hayâ perdesini yırtar, kusûru olan kişiyi, bulunduğu hâlde ısrara teşvik eder.

Hoca, talebelerin anlayışına göre konuşmalıdır. Açık olan meseleleri terk edip de ilk anda hemen ince meselelere hücum etmemelidir. Bu husûsta bütün beşerin muallimi olan peygamberlere tâbi olmalıdır. Hadîs-i şerîflerde buyurulmuştur ki:

“Biz peygamberler topluluğu, insanlara akılları miktarınca konuşmakla emrolunduk.”

“Her kim, bir kavmin akıllarının ermeyeceği şeyleri konuşursa bu, onların bazısı hakkında bir fitne olur.”

Hocanın, bildiği ve öğrettiği şeyler ile önce kendisinin amel etmesi icap eder. Yaptığı ameli, söylediği sözünü yalanlamamalıdır. Zira kişinin ameli, insanlara, sözünden daha çok tesir eder. Hoca, ağaç; talebe, onun gölgesi gibidir. Ağaç eğri olursa gölgesi de eğri olur. Âyet-i celîlede, “Kendinizi unutur da başkalarına mı iyiliği emredersiniz?” (Bakara Sûresi, âyet 44) buyurulmuştur. Bu sebeple günahkâr âlimin cezâsı, câhilden daha şiddetlidir.

Hicrî:  13 Rebîulâhir  1447  Fazilet Takvim

 

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

KONU BAŞLIKLARI 2

KONU BAŞLIKLARI 3