29 Kasım 2025 Cumartesi

KALBÎ HASTALIKLAR VE TEDAVİSİ


 

قال سُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : اَلزُّهْدُ فِي الدُّنْيَا يُرِيحُ الْقَلْبَ وَالْبَدَنَ وَالرَّغْبَةُ فِيهَا تُتْعِبُ الْقَلْبَ وَالْبَدَنَ. (فيض)

رسول الله أفنديمز ( ﷺ ) بيوردولر : دنياده زهد ( دنيايا رغبت أتممك ) ، قلبى و بدنى رحتلاتر . دنيايه رغبت إيسه قلبى و بدنى يورار . "

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  Dünyada zühd (dünyaya rağbet etmemek), kalbi ve bedeni rahatlatır. Dünyaya rağbet ise kalbi ve bedeni yorar.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr)

Hicrî:  09  Cemâziyelâhir   1447  Fazilet Takvim

 

KALBÎ HASTALIKLAR VE TEDAVİSİ

 

İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri, bir hastanın, hastalıktan kurtulup da sıhhate kavuşmadan yediği gıdaların fayda vermeyeceğini, manevî hastalığın da böyle olduğunu bir mektubunda şöyle bildirmiştir:

Hekimlerin tecrübeleriyle sabit olduğu üzere; hastanın hastalığı devam ettiği müddetçe ona hiçbir gıda aslâ fayda vermez. Velev ki en güzel, en nefis yiyecekler olsa bile böyledir. Belki bunlar, onun hastalığını da artırır. Nitekim hastaya ulaşan her şeyde hastalık olur.

Bu sebeple hekimler evvela, hastalığın nasıl tedavi edileceği husûsunda çalışırlar, sonra yavaş yavaş, hastanın hâline ve mizacına uygun gıdalarla beslenip kuvvet bulması için gayret ederler.

Aynen bunun gibi insan da, ‘fî kulûbihim merazun’ (Onların kalplerinde hastalık vardır) meâlindeki, Bakara Sûresi’nin 10. âyet-i kerîmesinde bildirilen kalbî hastalıklara yakalandığı müddetçe yaptığı ibadet ve tâatler, ona aslâ bir fayda vermez, bilakis zarar verir. Nitekim “Nice Kur’ân-ı Kerîm okuyan vardır, fakat Kur’ân-ı Kerîm, ona lanet eder.” hadîs-i şerîfi meşhurdur. “Nice oruç tutanlar vardır ki, onun, oruçtan nasîbi ancak açlık ve susuzluktur.” kelamı da sahîh bir hadîs-i şerîftir.

İşte kalplerin manevî tabipleri olan zâtlar (mürşid-i kâmiller) de evvela, hastalığın izâlesini emrederler. Bu hastalık da kalbin, Hak Sübhânehû’dan gayrısına bağlanmasından ve iltifatından ibarettir. Hattâ kişinin kendi nefsinin arzularına kapılmasıdır. Çünkü insan, bir şeyi sevip istese onu kendi nefsi için sevmiş ve istemiş olur; evladını sevse yine kendisi için sevmiş olur. Aynı şekilde mal, mülk, makam mevki de böyledir. Hakikatte bu kimsenin mabûdu, kendi nefsi ve hevâsı olmuş olur.

İnsan, nefsine olan bu bağlılığından kurtulamadığı müddetçe, onun için kurtuluş ümidi yoktur. Bu nefis ve hevâya bağlanma hastalığının izâle edilip tedavisini düşünmek, akıl sahibi âlimler ve basîret sahibi hikmet ehli üzerine lâzımdır.

Anlayışlı kimselere, küçük bir işaret yeter.”

(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, c. 1/ m. 105, Fazilet Neşriyat)

Hicrî:  09 Cemâziyelâhir  1447  Fazilet Takvim

 

 

SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"

KONU BAŞLIKLARI 2

KONU BAŞLIKLARI 3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder