28 Mayıs 2013 Salı

DİLENMEK



Hadîs-i Şerîf, :
 “Kim kıbleye hürmet ederse Allâhü Teâlâ da ona ikramda bulunur.” 
(Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)
Hicrî:18 Recep 1434   •Fazilet Takvim

DİLENMEK


Müslümanlarca dilenme esasen bir kazanç yolu değildir. Az çok kazanmağa gücü yeten her müslüman için istemek, dilenmek haramdır. Şu kadar var ki kazanmaktan tamamen âciz olan bir kimse için dilenmek lâzım gelir. Böyle âciz bir kimse, dilenmeyi bırakıp da açlıktan ölecek olsa günaha girmiş olur.
Bir hadîs-i şerîfte:
“Dilenmek, kulun en son kazancıdır.” 
 buyurulmuştur.
Bir fakir, istemekten de âciz bir halde bulunursa onun halini bilen herhangi bir müslüman için ona bizzat kendisi veya başka bir kimse vasıtası ile yemek yedirmesi, onun hayatını kurtarması îcabeder. Bu yapılmazsa bunu bilen müslümanlar günahta ortak olurlar.
Bir kimse yalandan fakir ve muhtaç olduğunu söyleyerek, sâlih, âlim veya şerîf görünerek insanlardan bir şeyler istese, aldığı şeyler kendisine haram olur.
Kapıya gelen dilenci azarlanıp kovulmamalı, bir şey verilmeyecekse “Allah seni de bizi de rızıklandırsın” deyip yumuşaklıkla gönderilmelidir.
Sadaka verilenden duâ, teşekkür ve övgü gibi bir karşılık beklememeli, mükâfâtı Allâh’dan ummalıdır. Bizzat kendi eliyle vermelidir. Sadakayı helâlinden vermelidir.
Zengin olduğu bilinmedikçe yahut eline geçeni günaha harcamadıkça insanlardan ısrarla sadaka isteyen ve eline geçeni israf eden kimseye sadaka vermekte bir beis yoktur. İhtiyâcını gidersin niyetiyle verildiğinden ecir kazanılır.
Sokaklarda Kur’ân okuyarak yahut tesbih ile dilenene vermek mekruhdur. Bu fiilini terk ettirmek için ona vermemelidir.

SAĞLIK: Çocuklarda Diş Temizliği


Bebeğin dişleri temiz bir tülbent veya gazlı bez ile silinmeli, 1-1.5 yaşından sonra da yumuşak bir diş fırçası kullanılmalıdır. Alışkanlık kazandırmak için çocukların eline 2 yaşından sonra diş fırçası verilebilir.

2.5 yaşından itibaren minicik bir parça diş macunu fırça üstüne konulabilir. Fakat macun katiyen yutulmamalıdır. Çocuklar diş fırçalamayı alışkanlık edip kendi başına yapabilene kadar ebeveyni tarafından takip edilmelidir. 
Hicrî:18 Recep 1434   •Fazilet Takvim


25 Mayıs 2013 Cumartesi

KULUM BANA ANCAK NAFİLELERLE YAKLAŞIR



Hadîs-i Kudsî, :
 “Kulum, farzları edâ etmekle benim azabımdan kurtulur. Kulum bana (benim rahmetime) ancak nâfilelerle yaklaşır.” 
(Hadîs-i Kudsî, İhyâu-Ulûmiddîn)
Hicrî:15 Recep 1434   •Fazilet Takvim

“KULUM BANA ANCAK NAFİLELERLE YAKLAŞIR”


İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdu ki:
“Teheccüd namazı da bu yolun zarûriyyâtındandır. Bir zaruret olmadıkça terk etmemeye gayret etmek lazımdır...
Gecenin sonunda uyanabilmek (o vakti ihya etmek) için, yatsı namazını kılıp faydasız şeylerle meşgul olmadan gecenin evvelinde hemen uyumak lazımdır.
Bu vakitte, istiğfar ve tevbe etmek, iltica ve tazarruda bulunmak, isyan ve günahlarını hatırlamak, noksanlarını, ayıplarını hatırlamak, âhiret azâbından ve ebedî azâbdan korkmak ganîmet bilinmelidir. Allâhü Teâlâ’dan af ve mağfiret istemeli ve yüz defa “Estağfirullâhe’l-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüve'l-hayyu’l-kayyûm ve etûbu ileyhi sübhânehû” kelimelerini kalben teveccüh ederek diliyle söylemelidir.
Bu istiğfarı ikindi namazını kıldıktan sonra da -abdestli veya abdestsiz- yüz defa aynı şekilde hiç ihmal etmeden söylemelidir. Hadîs-i şerîfte  “Amel defterinde çok istiğfâr bulunan kimseye müjdeler olsun!” buyrulmuştur.
Eğer kuşluk namazını kılmak mümkün olursa, bu çok büyük bir nimettir. İki rek’at bile olsa, devamlı olarak bunu kılmaya gayret etmelidir. Kuşluk namazı, teheccüd namazı gibi en fazla on iki rek’attir. Vaktin ve hâlin îcâbına göre kılınanı da ganîmettir.
Her farz namazdan sonra Âyetü’l-kürsî’yi okumağa gayret etmelidir. Hadîs-i şerîfte “Kim her farz namazdan sonra Âyetü'l-kürsî'yi okursa, cennete girmesine yalnız ölüm mâni olur.” buyrulmuştur.
Yine beş vakit farzdan sonra otuz üç kere ‘Sübhânellâh’, otuz üç kere ‘Elhamdülillâh’ ve otuz üç kere de ‘Allâhü Ekber’ deyip aded yüze tamam olması için de bir kere ‘Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve alâ küll-i şey’in kadîr’ denilmelidir.
Yine her gün ve gece yüz defa “Sübhânallâhi ve bi-hamdihî” demeye devam etmelidir. Zira bunda çok büyük sevab vardır.” (Mektubât-ı İmâm-ı Rabbânî, 3/17)  
Hicrî:15 Recep 1434   •Fazilet Takvim


24 Mayıs 2013 Cuma

KA’BÜ’L-AHBÂR (R.A.) HZ.



Hadîs-i Şerîf,:
“İnsanlardan utanmayan Allâhü Teâlâ’dan da hayâ etmez.” 
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü'l-evsat)
Hicrî:14 Recep 1434   •Fazilet Takvim

İSLAM TARİHİ: HZ. KA’BÜ’L-AHBÂR (R.A.)


Tâbi’înin büyüklerinden olup Resûlullâh Efendimiz zamanına yetişmiş, lâkin Hz. Ebû Bekir yahut Hz. Ömer zamanında Müslüman olmuştur. Medîne’ye gelmiş, sonra Şam tarafına giderek Hımıs’da hicrî 32’de Hz. Osmân zamanında vefât etmişdir. İsmi Ka’b bin Mâti’dir.
Abbâs (r.a.) Hazretleri ona:
“Sen Resûlullâh zamanına ve Hz. Ebûbekir zamanına yetişmene rağmen niçin geç Müslüman oldun?” deyince şöyle cevap vermiştir:
“Pederim bana Tevrât’tan bazı şeyler çıkarıp yazarak, sen bunlara çalış, dedi ve diğer kitaplarını mühürleyip kaldırdı. Bana da mührü bozmamam üzere babalık hakkı ile söz verdirdi. Ben İslâm dinini duyduğumda, ‘Acabâ pederim benden bazı ilimleri gizlemiş midir?’ deyip o kitapları açtım. Gördüm ki orada Resûlullâh aleyhisselâm ve onun ümmetinin vasıfları aynen yazmaktadır. Hemen gelip Müslüman oldum.” demiştir.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’den mürsel olarak, ve Hz. Ömer, Suheyb ve Âişe (r.anhüm)’den hadîs rivâyet etmiştir.
Kendisinden de Ashâb’dan İbn-i Ömer, Ebû Hüreyre, İbn-i Abbâs, İbn-i Zübeyr, Muâviye (r.anhüm), Tâbiînden ise Ebû Râfi’, Mâlik, İbn-i Ebî Âmir ve Saîd bin Müseyyeb; Tebe-i Tâbiîn’den ise Atâ, Abdullâh bin Damra, Abdullâh bin Rebâh ve diğerleri (r.anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir. 
Hicrî:14 Recep 1434   •Fazilet Takvim


KA'B-ÜL-AHBÂR

Tâbiînin tanınmışlarından. Evliyânın büyüklerinden. Rivâyeti çok olan bir zâttır. Müslüman olmadan önce, yahûdî âlimlerinin büyüklerindendi. Künyesi Ebû İshak'tır. Resûlullah'ın zamânına yetişti. Ancak bu sırada müslüman olma nîmetine kavuşamadı. Bir rivâyete göre, İslâmiyetle şereflenmek üzere, Resûlullah'ın huzûruna çıkmak için hazırlanmıştı. Fakat Resûlullah'ın vefâtını ve bâzı Arapların irtidâdını (dinden çıkışlarını) duyunca geri döndü.
Hazret-i Ömer zamânında müslüman olduğu söylenir. Yemen'de doğdu. Hazret-i Ömer'in hilâfeti zamânında Medîne-i münevvereye geldi. Humus'ta yerleşti. Burada hazret-i Osman zamânında 652 (H.32) târihinde vefât etti. Vefâtı hakkında başka târihler de söylenmiştir.
Ka'b-ül-Ahbâr buyurur ki: "Allahü teâlâ, mümin kulunu sevdiği zaman, Cennet'te onun derecesini yükseltmek için, dünyâyı ondan uzaklaştırır. Kâfir kuluna gazab ettiği zaman, onu dünyâda rahat kılıp, sevindirir. Böylece onu Cehennem'in aşağı derecelerine düşürür."
"Kim zenginlere ve mal sâhiplerine boyun eğerse, dîni de boyun eğer, böylece dînine zarar gelir."
"Dünyâdan ancak Allahü teâlânın takdir ettiği kadar ele geçer. Ancak kulun sebeplere yapışıp, çalışması gerekir. Böyle yaparsa, emre uymuş olur."
"Allahü teâlânın korkusundan gözyaşı döken kimseyi Cehennem ateşi yakmaz."
"Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, Allahü Teâlâ’nın korkusundan gözyaşlarımın yanaklarıma akmasını, altından bir dağı sadaka olarak vermekten, daha çok severim."
"Evlerinizi Allahü Teâlâ’yı anmak suretiyle nurlandırınız. Evlerinizi onda namaz kılarak nasiplendiriniz. Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, böyle yapanlar gök ehli arasında tanınırlar. Gök ehli; "Falan oğlu falan, evini, Allahü Teâlâ’yı anarak süslüyor." derler."
"Sükût iyi bir huydur. Çünkü, verâ (şüphelilerden kaçınma) ve günahların azlığına güzel bir vesîle (çâre, yol)dir."
"Allahü teâlâ, yersiz güleni, bir ideâli, maksadı olmadan yola çıkanı sevmez."
"Hikmetli söz, müslümanın kaybolmuş malı gibidir."
"İdârecinin iyi olmasıyla halk da iyi, kötü olmasıyla, onlar da kötü olurlar."
"Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sizden biri doğuda, Cehennem ateşi de batıda olsa, sonra Cehennem ona gösterilse, ateşinin sıcaklığına aslâ dayanamazdı. Ey insanlar! Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmak daha kolaydır. Bu yüzden Allahü teâlâya itâat ediniz. Bu ateşe düşmeyiniz. Çünkü dayanamazsınız."
"Cehennem'de dört köprü vardır: Birincisinde, akrabâsı ile münâsebeti kesenler, ikincisinde, üzerinde borç bulunanlar, üçüncüsünde taşkınlık ve azgınlık yapanlar, dördüncüsünde, zulüm edenler oturur."
"Kim, âhiret şerefine kavuşmak isterse, Allahü teâlânın büyüklüğünü ve kudretini tefekkür etsin (düşünsün). Böyle yaparsa âlim olur. Günlük rızkına râzı olursa başkasına ihtiyaç duymaz. Hatâlarını hatırlayıp, düşündüğü zaman, çok ağlasın, Cehennem denizlerini söndürür."
"Âlim mümin, şeytana karşı daha sert ve güçlüdür."
"Câhil kimseler, ilimle birbirlerine karşı öğünürler. Onların ilimden nasibi sâdece övünmeleridir."
"Allahü teâlâya yemin ederim ki, su kiri giderdiği gibi, beş vakit namaz da günâhları giderir."
"Ne mutlu evlerini mescid yapanlara. Mescidler, takvâ sâhiplerinin (haramlardan, günâhlardan sakınanların) evleridir. Allahü teâlâ, namazını, orucunu ve zekâtını gizleyen kulları ile, meleklerine övünür."
"Eğer sizden biriniz, iki rekat nâfile namazın sevâbını bilseydi, onu dağlardan daha büyük görürdü. Farz namazlara gelince, artık onun sevâbını ifâde etmek (açıklamak) mümkün değildir."
"Ölümü gerçekten tanımış bir kimseye, dünyâ belâ ve musîbetleri, dert ve sıkıntıları çok hafif gelir."
"Cennet'te ağlayan bir adam bulunur. Ona, niçin ağlıyorsun denir. O şöyle cevap verir: Ben Allahü teâlânın yolunda öldürüldüm. Şehîdlik o kadar güzel ki, tekrar dünyâya döndürülüp, üç defâ daha şehîd olmayı arzu ediyorum. Fakat daha fazla şehîd olamadığım için ağlıyorum."
"Âhir zamanda öyle âlimler gelecek ki, herkesi zühde (şüphelilere düşmek korkusuyla mübahların çoğunu terk etmek) dâvet edecekler. Fakat kendileri zühdden uzak olacaklar, insanları korkutacaklar, fakat kendilerinde korkudan hiçbir iz bulunmayacak; insanların, makam mevki sâhiplerinden uzak kalmalarını isteyecekler, fakat kendileri onlardan ayrılmayacaklar; sözleri ile dünyâyı kötüleyecekler, fakat zenginlere yaklaşacaklar, yoksul ve fakirlerden uzak kalacaklar. Kadınların erkeklere karşı gelmesi gibi, bildiklerine aykırı hareket edecekler, yakınlarını başkalarının yanında görseler, darılacaklardır. Böyle âlimler, kötü ve Allahü teâlânın sevmediği âlimlerdir."
"Kuşlar ve yerde bulunan haşereler, Cumâ günü buluşurlar, birbirlerine selâm vererek bugün iyi gündür derler."
"Uyuyacağın zaman sağ tarafa ve kıbleye dönmüş olarak yatılır. Çünkü, uyku bir çeşit ölümdür."
"İlim meclisinde bulunmanın sevâbı çoktur. İnsanlar buralarda bulunmanın değerini bilmiyorlar. Eğer böyle toplantılardaki sevâbı bilmiş olsalardı, oraya girmek için birbirlerini öldürmeye kalkışırlardı. Herkes işini gücünü bırakıp oraya koşardı."
"Şöyle duydum: Sâlih insan kabre konur. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi amelleri etrâfını sarar. Azab melekleri geldiğinde karşılarına namaz çıkar. Onlara; "Bu şahıs, ayakları ile Allahü teâlânın huzûrunda durdu, namaz kıldı. Buna azab edemezsiniz." Sonra baş tarafından gelirler, bu defâ oruç karşılarına çıkar; "Bu baş, Allah için oruç tuttu, burada azâb edemezsiniz." der. Vücudun diğer kısımlarına gittiklerinde, hac ve cihâd gibi ibâdetler karşılarına çıkarlar. Ellerine geldiklerinde eller; "Allahü teâlânın rızâsı için bu eller sadaka vermiştir. Onun için azâb edemezsiniz." derler. Bütün bu durum karşısında azâb melekleri; "Mâdem ki dünyâda sâlih ve temiz bir kişi olarak yaşadın, güzel bir şekilde öldün, burada müsterih ol, rahat yat." derler. Sonra rahmet melekleri gelir. Cennet'ten ışık, yatak ve giyecek getirirler. Kabrini gözün görebildiği kadar genişletirler. Kabrini aydınlatırlar. Kıyâmete kadar kabri aydınlık kalır."
"Hanımının eziyet ve sıkıntı vermesine sabreden kimseye, Allahü teâlâ, Eyyûb aleyhisselâma verilen sevaptan verir."
"İnsanlardan gelen sıkıntılara sabretmeyen, onlara karşılık vermeyi terk etmeyen kimse sabırlı sayılmaz."

1) Makâlât-ı Kevserî; s.36
2) El-A'lâm; c.5, s.228
3) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.49
4) Hilyet-ül-Evliyâ; c.5, s.264, c.6, s.3
5) El-İsâbe; c.3, s.315
6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1099
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.1, s.355


ÖLÜ VE DİRİ, BAŞKASININ AMELİNDEN FAYDALANIR



Hadîs-i Şerîf,
“Kabirdeki ölü, denizde boğulmak üzere iken yardım isteyen biri gibidir. Babasından, anasından, kardeşinden veya arkadaşından kendisine gelecek duâyı bekler. Duâlar kendine ulaşınca, dünyâ ve içindekilerin kendisinin olmasından daha çok sevinir.” 
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)
Hicrî:13 Recep 1434   •Fazilet Takvim

ÖLÜ VE DİRİ, BAŞKASININ AMELİNDEN FAYDALANIR


Müslüman, başkasının bağışladığı amellerden, hayırlardan faydalanır. Bu sünnet ve icma ile sabittir. Sadece kendi yaptıklarının kendisine faydası olur diyen kimse icmâ'a ve sünnete muhalefet etmiş olur. Bu ise batıldır.
Çünkü;
• İnsan, başkasının yaptığı duanın faydasını görür. İşte bu, başkasının yaptığı amelin faydası demektir.
• Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mahşerde hesabın kolay olması, cennete girmeleri ve cehennemden kurtulmaları için Müslümanlara şefaat edecektir.
• Peygamberler ve sâlih müminler şefaat ederler.
• Melekler yeryüzündekilere dua ve istiğfar ederler.
• Allâhü Teâlâ, dilerse hiç hayır işlemeyen bir mümini, sırf rahmetiyle cehennemden azad eder.
• Mü’minlerin çocukları, babalarının işlediği amellerle cennete girerler.
• Ölünün, verilen sadakalardan fayda gördüğü Hadîs-i şerîf ile sabittir, bunda icma vardır.
• Ölmüş bir kimse adına, velisi hac yapsa ölüden farz hac düşer.
• Herhangi bir borçlu kişinin borcunu başka bir kimse öderse o kimse borcundan kurtulur.
• Birine borçlu olan veya haksızlık eden kimse, malın sahibi alacağını ve hakkını helâl etmekle mes’ûliyetten kurtulur.
• Sâlih komşu, hayatta iken de komşularına faydalı olduğu gibi ölünce de kabir komşularına faydalı olur.
• Bir kişi zikir meclisine başka bir maksatla gelse -zikir halkasına oturmasa bile- rahmete kavuşur, zikirden istifade eder.
•  Ölü için kılınan cenaze namazı ve yapılan dua ölüye fayda verir.
Bütün bunlar başkasının amelleri ile fayda elde etmektir. Bunun sayılamayacak kadar misalleri vardır.
Hicrî:13 Recep 1434   •Fazilet Takvim



İTİKADDA VE AMELDE MEZHEBLER



Hadîs-i Şerîf,:
“… Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırkadan başkası cehennemliktir.” 'O hangi fırkadır, yâ Resûlallâh?' diye sorulduğunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Benim ve ashâbımın yolunda olanlardır.” buyurdu. 
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
Hicrî:12 Recep 1434   •Fazilet Takvim

İTİKADDA VE AMELDE MEZHEBLER


Sahih ve makbul inançların neler olduklarını İmam Ebû Mansur Mâtüridî ve İmam Ebu'l-Hasen Eş’arî Hazretleri Kur’ân-ı Kerim’den ve hadîs-i şerîflerden derleyip bu ümmete anlatmışlardır:
Bu iki büyük islâm âlimi, Müslümanların itikat (inanç) meselelerinde imamlarıdır. Esasta birdirler. Aralarında sadece bazı teferruatta ihtilaf vardır. Bu iki imamın yolu itikatta, inançta Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebidir. Yâni Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ve mübarek sahabîlerinin yoludur. Bunların dışında kalan Mutezile, Cebriye, Kaderiye, Bâtıniyye, Karmatiyye, Şia ve diğer fırkaların inançlarında hatalar, bozukluklar, bid’atler vardır.
Her Müslüman, inanç meselelerinde ya İmam Mâturidî’yi veya İmam Eş'arî’yi takip ve taklit etmelidir. “Benim mezhebe ihtiyacım yok, ben Kur’ân ile Sünnet’e bakarım...” diye konuşanlar büyük hata işlemektedirler. Bin seneden beri nice büyük âlimler, mürşidler, sâlihler, arifler bu iki imamdan birine tâbi olmuşlardır. Bu mevzuda bin küsur yıllık bir icmâ-ı ümmet vardır. Bu mezheplerden ayrılan bilgisizler sapıtmış ve sapıttırmışlar, Ehl-i Sünnet’in dışına çıkmışlardır.
Peygamberimiz ve sahabîler devrinden sonra İslâm dünyasında “Mutlak müçtehitler” yetişmiş, bu büyük zatlar Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerini ve Peygamberimiz’in (s.a.v.) hadîslerini mükemmel bir şekilde inceleyerek, dinimizin bütün amel meselelerini büyük bir vukufla açıklamışlar, hükümleştirmişlerdir. Bu mutlak müçtehitlerin mezheplerinden dört zatın mezhebi, İslâm dünyasında ‘amelde mezheb’ olarak kabul edilmiş ve yayılmıştır. Bu mezhepler: Hanefî, Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî’dir.
Bütün Müslümanlar amelde, bu dört mezhepte birleşmişlerdir.

BEYİT:
Kime kim Ka’be nasib olsa Hüdâ rahmet eder,
Her kişi hanesine sevdiğin dâvet eder. (Nahîfî)
Hicrî:12 Recep 1434   •Fazilet Takvim


18 Mayıs 2013 Cumartesi

NASİHAT NASIL TESİRLİ OLUR


 Ayeti Kerime:  
 قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“(Ey Habibim Ahmed) De ki: Eğer siz Allâh’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur ve Rahim’dir.” 
(Âl-i İmrân sûresi, âyet 31)
Hicrî:7 Recep 1434   •Fazilet Takvim

Resûl-i Ekrem’İn fevkalâde nezâfetİ


Peygamber-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) nezâfete, temizliğe pek çok riâyet ederdi. Onun cismen nezâfetleri fevkalâde olduğu gibi sîreten nezâfetleri de her türlü tasavvurun fevkindeydi. Hattâ “Nezâfete; temizliğe ziyadesiyle riâyet ediniz. Hak Teâlâ İslâm dinini nezâfet üzerine bina kılmıştır, cennete ancak nezâfeti olanlar girecektir.” diye buyurmuştur.
Mübarek vücutlarında yaratılıştan pek güzel bir râyiha (koku) vardı. Maamâfih, bazan güzel koku da kullanırdı.

 NASİHAT NASIL TESİRLİ OLUR

Bir zatın emrettiği veya nehyettiği, yasakladığı şey, hakka ve maslahata uygun ise kabul edilmelidir. Velev ki kendisi sözüyle âmil olmasın. Bununla beraber bir emir ve nehyin ruhlara tesir edebilmesi için bu vazifeyi ifaya çalışan zat, şu beş vasfı haiz olmalıdır.
1. Bilgi sahibi bulunmalıdır. Çünkü bilgisiz kimse, bu irşat vazifesini güzelce yapamaz.
2. Söylediği şey ile kendisi de amel etmeli, yapmalıdır.
3. Bütün sözleriyle Allâhü Teâlâ’nın rızasını, müslümanların yükselmelerini gözetmelidir, bunu gaye bilmelidir.
4. Muhatapları hakkında şefkat göstermeli, irşat vazifesini rıfk ile yapmalı; yumuşak davranmalıdır.
5. Sabırlı ve hilim sahibi olmalı; hiddetten, şiddetten kaçınmalıdır.
Şunu da ilâve edelim ki: Avamdan bulunan kimselerin ilim ve irfan sahibi zatlara emir ve nehiyde bulunmaları uygun değildir. Böyle bir hareket, edebe aykırıdır, kendi haklarında bilmeksizin bir zarara sebep olabilir  

ATALAR SÖZÜ:
• Her ziyan bir öğüttür.
• Çoğu zarar, azı karar.
• Sağlık varlıktan yeğdir.
• Kem söz, (kalp akçe) sahibinindir.
Hicrî:7 Recep 1434   •Fazilet Takvim


13 Mayıs 2013 Pazartesi

ZEKÂTI VERİLMEYEN MAL



 Ayeti Kerime: 
 وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
“...Altını ve gümüşü toplayıp da Allah yolunda sarfetmeyenleri (zekâtlarını vermeyenleri), artık onları acıklı bir azâb ile müjdele.”  
(Tevbe Sûresi, âyet 34)
Hicrî:3 Recep 1434   •Fazilet Takvim

ZEKÂTI VERİLMEYEN MAL


Zekâtlarını vermeyenlere nasıl bir azab edileceği şu hadîs-i şerîfte bildirilmiştir:
Kim ki Allâhü Teâlâ kendisine mal verir de, o malın zekâtını vermezse, kıyâmet gününde zekâtı verilmeyen mal, sahibi için çok zehirli erkek bir yılan suretine konulur. Bunun iki gözü üstünde (vahşet alameti olarak) iki nokta vardır. Bu azgın yılan, kıyâmet gününde mal sahibinin boynuna gerdanlık yapılır. Sonra yılan ağzı ile sahibinin çenesini iki tarafından yakalar ve “Ben senin dünyada çok sevdiğin malınım, ben senin hazinenim.” der.

Sonra Resûlullah (s.a.v.) şu âyeti okudular:
 وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُواْ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلِلّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
“Allâh’ın fazlından kendilerine bahşettiği şeyde (Allah yolunda harcamak hususunda) cimrilik edenler, zannetmesinler ki bu hareketleri kendileri için hayırdır. Hayır, o, onlar için bir şerdir, yarın kıyâmet günü o kıskandıkları mal boyunlarına dolanacak. Kaldı ki göklerin ve yerin mîrâsı hep Allâh'ındır ve Allah her ne yaparsanız haberdârdır.” 
  (Âl-i İmrân Sûresi, âyet 180) 
Hicrî:3 Recep 1434   •Fazilet Takvim


12 Mayıs 2013 Pazar

ÖŞÜR



Hadîs-i Şerîf, :
 “Sadaka maldan (bir şey) eksiltmez. Affetmekle ancak kişinin şerefi artar ve bir kimse Allah için mütevâzı (alçak gönüllü) olursa muhakkak Allâhü Teâlâ onu yükseltir.” 
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
Hicrî:2 Recep 1434   •Fazilet Takvim

FIKIH: ÖŞÜR


Öşür arâzisinden çıkan mahsûlün zekâtına, -onda bir (1/10) demek olan- öşür denilmiştir. Öşür; âyet, hadîs ve icmâ ile sâbit olup farzdır. Âyet-i kerîmede
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَلاَ تَيَمَّمُواْ الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
 (meâlen):“Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl)lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin fenâsını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî ve Hamîd'dir.”
 (Bakara Sûresi, âyet 267) buyurulmuştur.
Bir arazî, yağmur veya çay, ırmak sularıyla sulanırsa mahsulatı onda bir nisbetinde; dalyanlar ile, dolablar ile hayvanlar ile, satın alınacak sular ile bütün sene veya senenin yarısından fazla sulanırsa yirmide bir nisbetinde öşür verilir. Tohumlar veya amele ücretleriyle sair masraflar bundan çıkarılmaz.
Öşürde, arâzî sâhibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibâr, arâzî sâhibine değil, arâziyedir. Yânî, mal sâhibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir.

Altın, gümüş, para ve ticâret mallarından, yılda bir defa zekât vermek lâzımken; arâzide yılda kaç mahsûl elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır.
Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsûllerde bir yıl geçmesi îcap etmez.
Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin ve benzeri yağlı maddeler ile pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı ve benzeri mahsullerden öşür verilir.
Çayır otu, dut yaprağı, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü meyvelerden; yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdâsından öşür verilir.
Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, (o ağaçların meyvelerinden, soğan ve sarımsaktan) da öşür vermek lâzımdır.
Öşür arâzisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsûlden de öşür verilir.
Hülâsa İmâm-ı A'zam buyuruyor ki: Yerden, araziden elde edilen mahsûlün azında da çoğunda da öşür farzdır.
Hicrî:2 Recep 1434   •Fazilet Takvim


RECEB AYINDA KILINACAK NAMAZ



Hadîs-i Şerîf, :
 “Allâhü Teâlâ, istiğfâra devam eden kimse için her darlıkdan bir çıkış yolu, her sıkıntısında da ondan kurtuluş yolu yaratır ve onu hiç ummadığı yerlerden rızıklandırır.” 
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)
Hicrî:1 Recep 1434   •Fazilet Takvim

RECEB AYINDA KILINACAK NAMAZ


Receb’in 1’i ile 10’u arasında, 11’i ile 20’si arasında ve 21’i ile 30’u arasında olmak üzere sâdece birer defa kılınacak 10’ar rek’at Hâcet Namazı vardır. Bunların her üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak duâlarda fark vardır.
Bu namaz, mü’min ile münâfığı ayırır. Bu 30 rek’at namazı kılanlar, hidâyete ererler. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek’at namaz Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) berberi Selmân-ı Pâk (r.a.) Hazretleri tarafından rivâyet edilmiştir.
Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması daha faziletlidir.

Kılınışı: Hâcet namazına şu niyetle başlanır: 

“Yâ Rabbi,  teşrifleriyle dünyâyı nûra gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i şerîf hürmetine, beni feyz-i ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-yı ilâhîne nâil eyle, âbid, zâhid kulların arasına kaydeyle, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyle, rızâ-yı şerîfin için” Allâhü Ekber.

Her rek’atte 1 Fâtiha, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 3 İhlâs-ı şerîf okuyup, 2 rek’atte bir selâm verilir. Böylece 10 rek’at tamamlanır.

` İlk on gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît, ve hüve Hayyün lâ yemûtü biyedihi’l-hayr. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr” okunup duâ edilir.
`
 İkinci on gün içinde yani Receb’in 11’i ile 20’si arasında kılınan 10 rek’atten sonra, 11 defa: “İlâhen vâhıden ehaden sameden ferden vitren hayyen kayyûmen dâimen ebedâ” okunup duâ edilir.
` Üçüncü on gün içinde, yâni Receb’in 21’i ile 30’u arasında kılınan 10 rek’atten sonra da 
 11 kere: “Allâhümme lâ mânia limâ a’tayte, velâ mu’tiye limâ mena’te, velâ râdde limâ kadayte, velâ mübeddile limâ hakemte, velâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü. Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-Vehhâb, Sübhâne Rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-kerîmi’l-Vehhâb, Yâ Vehhâbü yâ Vehhâbü yâ Vehhâb” okunup duâ edilir.
 (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
Hicrî:1 Recep 1434   •Fazilet Takvim


10 Mayıs 2013 Cuma

RECEB-İ ŞERÎF



Hadîs-i Şerîf, :
 “Receb ayının ilk günü oruç tutmak üç senelik günahlara, ikinci gününde oruç iki senelik günahlara; üçüncü gününde oruç bir senelik günahlara keffarettir. Sonraki her gün bir aya keffarettir.” 
 (Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)
Hicrî:30 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim



RECEB-İ ŞERÎF


Yarın idrâk edeceğimiz mübârek Receb ayı, kamerî ayların yedincisidir. “Eşhuru hurum”dan olan bu ay, Şehrullah yani Allâhü Teâlâ’nın ayıdır. Bu aya oruçlu girmeli ve bu ayda çok ilticâ etmelidir.
Receb ayının 1’inci günü oruç tutanlara 3 senelik, 2’nci günü oruç tutanlara 2 senelik, 3’üncü günü oruç tutanlara ise 1 senelik nâfile oruç sevâbı verilir. Bu, hadîs-i şerîf ile sâbittir. Üç günden sonra her gününe birer ay oruç sevâbı verilir. Bu ay Cenâb-ı Hakk’a mahsus bir ay olduğu için yalnız Zât-ı İlâhi’yi bildiren İhlâs Sûresi’ni çok okumak lâzımdır. Bilhassa bu aya hürmet olarak, ayrıca günde 11 defa İhlâs-ı Şerîf okumalı, tevhid, istiğfâr ve salavât-ı şerifeyi ihmâl etmemelidir. Bu ayda 2 kandil vardır:
1. İlk cuma gecesi “Regâib Kandili”,
2. Yirmi yedinci gecesi “Mi’rac Kandili”dir.
Bu ayın birinci gecesi bir tesbih namazı veya Receb-i Şerîf’in ilk onu zarfında bir def’aya mahsus olmak üzere kılınan on rek’at namaz da kılınabilir. Önümüzdeki günlerde bu namazların kılınış şekli anlatılacaktır.
Receb ayında her gün, -başında ve sonunda 7’şer Fâtiha ile- 100 İhlâs-ı Şerif okumak da çok sevâptır. Bu ayda, mümkün olduğu kadar Hatm-i enbiyâ yapılmalı ve oruç tutulmalıdır. Bu orucu 13, 14 ve 15’inci günlerinde tutanlar, Eyyâm-ı Bıyz’da oruç tutma sünnetini de yerine getirdiklerinden, nice hastalıklardan şifâ bulurlar. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

RECEB AYI İCTİM‘I, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî Kamerî 1434 yılı Recep ayı ictimâ‘ı bugün 10 Mayıs Cuma günü Türkiye saati ile 03.29’de.
Ru’yet ise yine bugün (10 Mayıs Cuma) Türkiye saati ile 20.38’dedir. Hilâl’in görüldüğü yerler: İtalya’nın batısı, İspanya, Afrika kıtasının kuzey batı taraflarındaki adalar, Fas, Cezayir, Tunus, Atlas okyanusunun orta kesimi ile Amerika kıtasının kuzey ve güney uçları hariç tamamı.
Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Arap yarımadasından görülemeyecektir.
Hilâlin görüldüğü günü takip eden 11 Mayıs Cumartesi günü de Recep ayının 1’i olmaktadır.
Hicrî:30 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim



9 Mayıs 2013 Perşembe

RECEB AYI ALLÂHÜ TEÂLÂ’NIN AYIDIR



Hadîs-i Şerîf, :
 “Beş gece vardır ki, bu gecelerde yapılan duâlar reddolunmaz. Cuma gecesi, Receb ayının ilk gecesi, Şabân ayının on beşinci (yani berât) gecesi ve bayram geceleri.” 
(Hadîs-i Şerîf, Musannef-i Abdurrezzâk)
Hicrî:29 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim

RECEB AYI ALLÂHÜ TEÂLÂ’NIN AYIDIR


Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Receb ayı Allâh’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.” buyurdular.
Receb ayı, günahları terk içindir. Şaban Allâh’ın ahdine vefa ve amel içindir. Ramazan sıdk ve safa içindir.
Receb tevbenin kabûlüne, Şabân şefâate, Ramazan ise sevabların kat kat olmasına vesiledir. Receb tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasad ayı yani ekip suladığını biçip devşirip toplayacak bir aydır.
Receb öyle bir aydır ki, Allâhü Teâlâ onda işlenen hayırlara kat kat sevâb verir.
Bu ayda edilen duâ müstecâb (kabul) olur. Onda işlenen küçük hatalar affolunur. Onda işlenen hayrın sevâbı gibi işlenen günahın cezâsı da kat kat olur.
Peygamber Efendimize (s.a.v.) “Yâ Resûlallâh! ‘Receb Allâh'ın ayıdır’ ne demektir,” diye sorulunca “Receb Allâh'ın ayıdır. Çünkü Receb, Hakk’ın mağfiretine mahsus bir aydır... Bu ayda Allâhü Teâlâ peygamberlerin duâlarını kabûl etmiştir. Bu ayda Allâh, evliyasını düşmanlarından kurtarmıştır.
Bir kimse bu ayda oruç tutsa, Allâh ona üç türlü lütufta bulunur: Onun geçmiş günahlarını mağfiret eder, kalan hayatında (hayır üzere bulundukça) onu korur, mahşerde susuzluktan emin kılar.
Bir yaşlı zât ayağa kalkıp: “Yâ Resûlallâh! Ben Receb ayının hepsini oruç tutamam” deyince “Sen Receb ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut, hepsini tutmuş gibi olursun. Çünkü hasene on katı ile yazılır, ammâ ilk Cuma gecesinden de gâfil olma” buyurdular.
Hicrî:29 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim


Hadîs-i Şerîf, :
“Allâhü Teâlâ nezdinde sözlerin en sevimlisi dörttür: Sübhânallâh, velhamdülillâh ve Lâilâhe illallâhu, vallâhü ekber.” 
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)
Hicrî:28 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim

EN BÜYÜK İSTİĞFAR: TESBİH NAMAZI


Tesbih namazı tevbenin, istiğfârın en büyüğü ve bütün vücutla yapılanıdır.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.), amcaları Hz. Abbâs'a (r.a.) hitâben tesbih namazı ile alâkalı şöyle buyurmuşlardır:
“Ey amca! Sana on (çeşit günahını silecek) şey(i) haber vererek ikrâm etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günâhının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hatâ ile ve kasden yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve âşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun. Dört rek’at namazı kılarsın... Gücün yeterse bu namazı her gün kıl. Her gün kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl.”
Tesbîh namazı 4 rek’attir. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur:
“Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azîm.”
Bu tesbih, namaz içinde şu kadar okunur:
15 kere, Sübhâneke'den sonra (Fâtiha'dan önce),
10 kere, zamm-ı sûreden sonra,
10 kere, rükûda, (tesbihlerden sonra)
10 kere, rükûdan kalkınca ayakta (kavmede),
10 kere, birinci secdede, (tesbihlerden sonra)
10 kere, iki secde arasındaki oturuşta (celsede),
10 kere, ikinci secdede. (tesbihlerden sonra)
Birinci rek'atte okunan tesbihlerin adedi 75'tir.
İkinci rek'atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur.
Üçüncü ve dördüncü rek’atler de böyle kılınır. Birinci kâdede (oturuşta) tahiyyattan sonra salli ve bârik, üçüncü rek'ate kalkınca önce sübhâneke okunur.
Tesbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık hâline getirmek müstehaptır. Kılmasını bilmeyenlerin istifâde etmesi maksadıyla cemaatle de kılınabilir.   (Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)
Hicrî:28 Cemâziyelâhir 1434   •Fazilet Takvim


"SİTEDEKİ KONU BAŞLIKLARINI GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ"